Hiç Artı Sıfır

boş ev iskemle pencere kalorifer
Yaşadığımız evlerden çok yaşamadıklarımızı düşünürüm hep. Kiralamak için bakıp da tutmadığımız...

Kiralanacak evi, sahibi gezdirdi biz çocukken, emlakçılığın bilinmediği o ücra zaman parçasında. En fazlası üç katlı, kimi boyalı kimi sade sıvalı, betonarme apartmanlar mahallesinden bir daire olurdu bazen bu gezilen.

Asansör, kapıcı, diyafon asla olmaz, su ve elektrik sayaçları ise dairenin içinde olurdu o yıllarda.

Dışarısı ne kadar sıcak olsa da kapıda bir mağara serinliği karşılardı insanı. İnsan nefesini, beden sıcaklığını unutmuş olurdu dairenin mozayik taşlı koridorları.

'Bir süredir kullanılmamış' kokardı evin her bir odası, bir iki penceresi açık bırakılmış olsa da. Nicedir eski atletten bozma bir bezle silinmemiş zemin tahtalarının gıcırtısı, önceki sakinlerinin en çok hangi odayı kullandığının ipuçlarını verirdi.

Aralık duran gömme dolap kapaklarının, zaman içinde sürülmüş her bir katı ayrı renklerdeki yağlı boyasının soğuğu elinin altından kayıp geçerken, içlerinde unutulan bir şey var mı, merakıyla atılan bakışları Kutsal Hazine Avcıları filminde bile göremezdiniz.

İllâki kötü kokardı tuvalet. Eşyalar çıkarılırken son bir kez girip sifonu çekmeyen bir hamaldan yadigâr...

Hangi oda kimin olacak, hangisi oturma odası ya da hangisi ardiye yapılır çekişmeleri başlardı daha bu dakikalarda. Evde bir karanlık oda varsa bu sonuncusu konuşulmazdı bile. Salon da zaten metrekaresinden belli olurdu. Salon, yani sadece misafir için kira ödenen 'artı bir'.

Bu evin mutfak tezgâhının altındaki rutubet ne kadar, adlı tahmin oyunumuza hoş geldiniz!

Ve balkona ilk kez çıkınca karşılaşılan manzara... Bu, her evde değişir ama size uzaylı görmüş gibi bakan mahalle sakinleri değişmezdi. Kim bu boş eve bakanlar? Tutacaklar mı? Hırlılar mı değiller mi? Bir kişinin hırlı olduğu tam neresinden anlaşılır?

Peki ya böyle ailecek gezilip de tutulmamış evleri birleştirebilseydik, tamamı bir mahalle eder miydi acaba? Boşevler Mahallesi Muhtarlığı! İkâmetgâhname geliri sıfır...

Ömrü kirada geçmiş biri olarak, oturduğumuz evlerden çok, oturmadığımız evleri düşündüm hep. Oralarda geçseydi çocukluğum, neler değişirdi?

O çıkmaz sokaktaki yeşil evde yaşasaydım ilk aşkın acısını meselâ! Ya da o cadde üstündeki ikinci kata dönseydim karlı bir akşam, elimde sapı kopmuş valizimle, kilometrelerce öteden. Hatta daha da öncesi, o güneş gören dairede doğsaydım meselâ, nasıl olurdu bugünkü hayatım?

Bir hayatın rutubetsiz olduğu nasıl anlaşılır?


Aralık 2017, İZMİR
Daha yeni Daha eski