Birlik Dershanesinin lavabosunda elimi yıkadıktan sonra, ceketimin iç cebinde iki yabancı para buldum. Biri Romanya diğeri Yugoslavya parasıydı. Bir tanesinde Nikola Tesla' nın resmi vardı; hiç unutmam.
Önce, sınıftaki arkadaşlarımdan birinin şaka yaptığını sandım. Ama anladım ki işin aslı bambaşkaydı. Kaldı ki o paraları, değil o arkadaşlarım, o şehirdeki kimsenin görmüş olduğunu sanmam, bilhassa o yıllarda.
O paraları cebime amcam koymuştu.
Köyden gelmişti büyük amcam. Köy de amcalarım da o denli uzaktılar ki bize, hayatımda hepi topu ikinci görüşümdü onu. Babama çok benziyordu. Babamın daha iri ve ihtiyar bir kopyasıydı, sarı saçları ve çakır gözleriyle. Okuryazar olmadığı gibi konuşkan da değildi, o yaşlardaki tüm baba tarafı akrabalarım gibi. Şehirde bir işi mi vardı, yoksa sadece kardeşlerinden -epeydir görmediği- bir tanesini mi özlemişti de gelmişti, bilmem. Zaten genelde babamla hasbihal ettiler o akşam. Gece yattı; ertesi gün, dershaneden döndüğümde de gitmişti.
Ceketim o gece, amcamın yattığı odada asılıydı. Paralar konusunda tek delilim de bu.
Baba tarafı akrabalarımız 'Fransacı'dır büyük oranda. 'Alamancı' tabiri gibi olmadı ama başka da bir ifade şekli yok bunun. Zamanında biri gitmiş sanırım Fransa'ya işçi olarak, sonra çağırmış da çağırmış akrabalarını. Bütün köy Fransa görmüştür neredeyse. Paris'te, Champs-Elysee'de gezinmiş has Anadolu evlâdı akrabalarım vardır benim! Türkçe okuyup yazamayanı bile çat pat Fransızca konuşur, köye gidişlerimizde görebildiğim kadarıyla. Köye de zaten tüm hayatımda üç kez gitmişimdir.
İşte o rahmetlik amcam da -artık nereden bulduysa zamanında- okula giden yeğenine katkı olsun diye zannımca, bırakıvermişti ceketimin iç cebine o paraları. Hiç bir şey demeden üstelik.
Yalnız, iyi niyetli ama paraları tanımayan amcamın bilmediği bir şey vardı; paraları bıraktığı o günden yıllar önce, Romanya'da Çavuşesku kurşuna dizilmiş ve rejim değiştirilmiş, Yugoslavya ise tamamen parçalanmıştı!
Uğur DEMİRCAN, Mart 2017, İZMİR