Zeynep'in Hikâyesi



radyo, pikap, plak, torsan, nostalji
Çocukluğumda, evde Torsan marka radyolu bir pikabımız vardı. Cilalı mobilyadan kasası ile evin televizyondan önceki baş eşyası olarak köşedeki yerini yıllarca korumuştu. Sonra gençlik yıllarımdayken bozuldu ve tamirciden geri dönmedi bildiğim kadarıyla.

Bir kaç komedi tiyatrosu ve bir kaç Esmeray şarkısı dışında, bunda dinlediğimiz plakların çoğu türkü kaydıydı. O yıllarda, beş altı yaşımın havailiğine pek de uymayan ağır ve acıklı türküler dinledim o pikaptan ben. Cızırtılı sesleri ve yanık bağlama vuruşlarıyla Neşet Ertaş'lar, Nuri Sesigüzel'ler, Altmış Evler Mahallesindeki o evin penceresinden dışarı taşar, Küpe Dağı'na doğru uçar giderdi.


plak, nostalji, türkü, ali ercanO pikapta dinlenenlerden biri de Ali Ercan'ın "Zeynebim Almanyanın Yolunu Tuttun" plağıydı. Çocuk aklımla, türkünün melodisi ya da söyleyenin sesinden ziyade, baştaki ve aralardaki boşluklarda bir tiyatrocunun Zeynep'e seslendiği canlandırma anları çekerdi ilgimi. Zeynep isimli karısının; çocukları iki yaşındaki Ayşe, dört yaşındaki Fadime ve altı aylık Ahmet'i bırakıp Almanya'ya çalışmaya gittiğinden bahsediyor, "Soğan ekmek yiyelim, dön gel Zeynebim" diyordu ağlamaklı, hıçkırıklı bir sesle.

Otuz küsür yıl sonra internette tesadüfen rastladım bu plak kaydına. Nostaljik duygularla, biraz da gülümseyerek dinlemeye başlamıştım ki altına yazılan dinleyici yorumlarından biri şaşırttı beni. Türkünün konusunun gerçek olduğunu, Zeynep'in hikâyesinin bizzat şahidi olduğunu yazıyordu. Yorumcu, bin dokuz yüz altmış sekiz yılında, -kendisi altı yaşındayken- bahsi geçen Zeynep'in kendi mahallelerinde yaşadığını belirtiyordu.

Sözünü ettiği mahalle, benim de yaklaşık kırk yıl sonra yerleştiğim şehir İzmir'in, içinde bir akrabam olması vesilesiyle zaman zaman kaldığım bir mahallesi olmasından dolayı dikkatimi çekti. Başka kaynakları da taradım ancak bu kişinin verdiği detaylar dışında bir bilgi kaynağına rastlayamadım. Yorumcunun anlattığına göre Zeynep'in hikâyesi kısaca şöyle idi:

Zeynep, İzmir'in Çimentepe Mahallesi, Yaleler sokağında eşi Mehmet ve üç çocuğuyla yaşamaktadır. Eşi içkici, kumarcıdır ve Zeynep'i hemen her gün dövmektedir. Aynı sokakta oturan ve mahalleye süt satan bir kadın Zeynep'in aklına girer, Almanya'ya işçi olarak yazılmasına vesile olur ve Zeynep evdeki üç çocuğunu babalarıyla bırakarak, sütçü kadınla birlikte Almanya'ya kaçar.
izmir, çimentepe, nostalji, siyah beyaz fotoğraf
Çocukların en küçüğü olan Ahmet'e bir süre komşuları bakar. Yorumu yazan kişinin annesidir bakan komşu. Kısa bir süre sonra İzmir belediyesinden gelirler ve çocuklardan ikisi yetiştirme yurduna yerleştirilir. Ondan sonra bu olay tüm Türkiye'ye yayılır ve dönemin gazeteleri haftalarca yazarlar bunu.

Ama çok geçmez, altı yedi ay sonra Zeynep' ten çok kötü bir haber gelir. Almanya'da kanser hastalığına yakalandığı teşhis edilmiş ve kısa süre içinde hayatını kaybetmiştir. Türk konsolosluğu cenazesini İzmir'e getirir. Türk Halk Edebiyatında Karacaoğlan'dan Niğdeli Ali Ercan'a kadar, binlerce yıllık tarihimiz içinde adına türkü yakılmış Zeyneplerin sonuncusu da o olmuştur böylece.

Anlatılanın doğruluğu hakkında kesin kanıt bulunmamakla birlikte, bu beni türkülerimiz hakkında düşünmeye sevk etti yeniden. Modern zamanın getirdiği birçok müzik çeşidi içinde belki zaman zaman geri plana ittiğimiz bir tür Türk Halk Müziği. Ancak bu türde verilen eserler yaşamın içinden doğuyor, halkın dertlerinden ve trajedilerinden besleniyor. Temeli gerçek hayatlara, samimi acılara dayanıyor. Bu hikâye ile de bu tekrar ispat edilmiş sayılabilir. Geçmişteki binlercesi gibi. "Yüksek Yüksek Tepelere" gibi örneğin ki o da bir Zeynep'i anlatır, sonra "Cemalim" gibi, "Hey Onbeşli" gibi ya da Mahzunî'den "Dom Dom Kurşunu" gibi.

Mart 2018 - İzmir


Daha yeni Daha eski