Novelius Edebiyat Soruşturması - 2024

 Nevelius Edebiyat 2024 soruşturması kapsamında yaptığımız söyleşi:


https://noveliusedebiyat.com/2024-edebiyat-sorusturmasi-bolum-12-ugur-demircan/?amp=1




13.12.2024 © Novelius Edebiyat

Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ

12. Bölüm: Uğur Demircan


Editörün Notu: 2024 Yılı Edebiyat Soruşturmamızda edebiyatın yükünü sırtlanmış birbirinden değerli isimleri ağırlıyoruz. Konuklarımıza az sayıda ve net sorular yöneltmeye gayret ettik. Edebiyatseverler için faydalı olması temennisiyle...


Soru 1:

2024 Yılında yerli ve yabancı pek çok eser okurlarla buluştu. Yeni çıkan kitapları takip edebildiniz mi? İçlerinden okuduklarınız ve beğendikleriniz var mı? Düşüncelerinizi kısaca paylaşır mısınız?


Cevap 1:

Çeviri edebiyatta yenileri çok takip etmediğimi baştan söyleyeyim. Her sene bir tanesi moda olur, insanlar çılgınlar gibi satın alma, paylaşma yarışına girerler, ertesi sene adı anılmaz kitabın. Edebiyatta modadan hiç hazzetmiyorum. Okuma farklılığı adına, sevdiğim bazı eski yazarları okurum yabancı olarak. Okumadığım kitabı kaldıysa Marquez, Böll, Maalouf, Aytmatov ve Steinbeck yeter bana.


Türk Edebiyatına dâhil işlerde ise son 4-5 yılımı ağırlıklı olarak öyküye vermiş durumdayım. Çağdaşım olan yazarları mümkün mertebe takip etmeye çalışıyorum. Çağdaşlarını okumayan yazar snobluğu diye bir şey var çünkü uzak durmaya çalıştığım.


2024 yılında okuduklarımdan öyle çok kötüsüne rastlamadım ama birkaçını daha fazla sevdim diyelim. Roman olarak Yedi Düvelin Ecnebisi ve Trak güzeldi. Öykü daha çok var sevdiğim ama ilk aklıma gelen üçünü şöyle sıralayayım; Bir Gün Mutlaka Delireceğim, Tuhaf Öyküler Silsilesi ve Küçük Bir İhtimal bu yıl yayımlanmış güzel kitaplar. Bunların dışında alıp da henüz okuyamadığım 15-20 yeni kitap da rafta beni bekliyor.


Soru 2:

2024 Yılını okuma ve yazma anlamında nasıl geçirdiniz? Kendinize ve projelerinize vakit ayırabildiniz mi? Bize 2024 yılı panoramanızı çizer misiniz?


Cevap 2:

2023’te iki kitabım çıkmıştı bildiğiniz gibi. İki de fuarla o yılı kapattık. Bu yıl etkinlik adına Nisan ayında bir imza oldu sadece. Zaman zaman söyleşiler yaptık, sonuncusu yakın zamanlarda yayımlanacak bir gazetede. Onun dışında okuma ve yazma ile geçti bu yıl. Yük Edebiyat’ın üçüncü yılını geride bıraktık. İlk günkü heyecanla devam ediyoruz ona da. Bu yıl ayrıca yeni kitabımı da tamamladım. Bir yayınevi ile prensipte anlaştık. Sözleşme imzalanınca duyurusunu yaparız.


 Soru 3:

Türk Edebiyatı mı, Türkçe Edebiyat mı? Türkiyeli Edebiyatı mı?.. 2024’te de ısıtılıp önümüze konulan bu kavram kargaşası hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Nedir doğrusu?


Cevap 3:

Bu konuda fikrim çok net. Benim yazdıklarım edebi ise ve ileride bir edebiyat kanonuna dâhil edilirse bu Türk Edebiyatı olacaktır elbette. Aidiyet ile ırkçılığı birbirine karıştırmamak lazım. Başka bir yazar kendini başka bir edebiyata dâhil etmek isterse de adını açıkça koyabilmelidir. Türkiyeli kelimesi doksanlarda duymaya başladığım, etnopolitik jargona ait bir kelime. Edebiyat ırklarüstüdür, öyle de kalmalıdır.


Soru 4:

Son on yılda yayımlanan verilere baktığımızda, kitap okumak, ihtiyaçlar hiyerarşimizin 235. sırasında kendine yer bulabilmiş. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan vaktin günlük ortalama 5 dakika ile sınırlı olduğunu da düşünürsek, çıkan sonuca hiç de şaşırmamalı.

Gelelim sorularımıza…

Kitaba ve okumaya olan talebin bu denli kısır, entelektüel beğenilerin de bu denli diplerde olduğu bir ülkede “yazma” motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz?

Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilseniz de yine de yazar mıydınız?


Cevap 4:

Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilsem yine yazardım. Zaten öyle başladım yazmaya: Günlük tutarak. Kimse okumadı o günlüklerimi ve yıllar sonra da yaktım hepsini zaten. Şöminede yaktım diyebilmeyi isterdim ama bir banyo sobasıydı o kelimelerin küle dönüştüğü yer. Yıllar sonra ilk metinlerimi yazdığım zaman da yayımlatma güdüsü yoktu içimde. Şimdiki kadar kolay bir yayın ortamı da yoktu zaten. Kimsenin okumadığı denemeler, gazetesi olmayan köşe yazıları yazdım kendi kendime. Sonra tahkiye etmeye başladım. İlk hikâyemi 13 yaşımda yazmış olsam da asıl 40 yaşımdan sonra başladım öykü yazmaya. Tira isminde bir bilim-kurgu öyküsüydü. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Dergilere göndermeye 5-6 yıl sonra başladım. Bugün bir çeşit apokalipsis yaşansa, internet, yayın dünyası vs hepsi karanlığa gömülse yine de bulduğumuz tüm kâğıtlara yazarız diye düşünüyorum.


Soru 5:

Daha nitelikli bir edebiyat ortamının oluşması adına yeni yılda (yayınevi-yazar-okur üçgeninde) neler yapılmalı? Ve 2025 Yılından beklentileriniz nelerdir?


Cevap 5:

Yayınevleri -büyük sermayeli olanlar- kitap basma işini edebiyata karşı sorumluluk ve topluma olan bir borç olarak görmeli. Sadece kâr güdüsüyle yapılmamalı bu iş. Zarar etsinler demiyoruz ama çok satacak kitap basmakla birlikte edebiyata yeni isimler kazandırmayı da önemsemeliler.


Yazarlar zaten ellerinden geleni yapıyor. Sorun, bastıracak mecra bulmak çoğunlukla. Onların bilmesi gerekense bir kez yazar olunca okumaktan muaf olunmadığı gerçeği. Yazar olmak için okumak gerek, yazmayı geliştirmek için okumak gerek, yazmayı bıraksanız bile okumak gerek.


Okur ise kitap seçmede öncelikle hislerini takip etmeli. Adını duymadığı bir yazara ya da kitaba şans verip okumalı. Tesadüfen okunan muhteşem kitaplar vardır. Kitap makyaj malzemesi değildir, fenomenin, influzırın her tanıttığı hemen alınmaz. Onlar çoğunlukla okumadan tanıtıyor zaten.


2025 yılından beklentim savaşsız, soykırımsız, krizsiz bir yıl olması. Bir de ilk aylarında çıkacak romanım tabii ki. Sorularınız için teşekkür ederim. İyi yayınlar.

Daha yeni Daha eski