Kavşak

"Sis altında erir
koskoca şehir.
Dağlar kayıp, evler gizli.
Bir boşluğa gider
yol çizgileri.
Sis, yutar insanı
akşamüzerleri"

Uğur Demircan-2001



Soğuktu o günler. Kar, yağdı yağacaktı. Kalıp gibi botların içinde gidip geliyordum işe. Başka bir şehirde yaşamayı düşünürken, bir ufak yol ayrımı, beni o şehre atmıştı. Altı aydır orada çalışıyordum. Konya’ nın en büyük mağazasıydı o tarihte. Otogarın yanındaydı ve içinde yürüyen merdiveni olan -galiba- ilk binaydı. Doğal olarak da cazibe merkeziydi. Mesai saatlerim hareketli ve eğlenceliydi anlayacağınız.

Geçici iş, mecburi ikâmet: Kalabalık ve sıcak işyerinden sonra, buz gibi bir odaya yatmaya gidiyordum geceleri. Bazen, gitmek hiç içimden gelmiyordu, hafta içi kaldığım o eve; işyerinde kalıyordum. Hafta sonları memlekete gidiyordum da biraz ısınıyordum baba evinde.

"Geçici iş" dedim; şehrimde ufak bir şubesi açılacaktı mağazanın, ona hazırlanmak, eğitilmek üzere gönderilmiştim. Biraz personel, biraz stajyerdim.

"Mecburi ikâmet" dedim; o şehirde kalacak yer yoktu o evden başka. Biraz kardeş, biraz sığıntıydım.

Dedim ya gündüzleri zevkliydi. Sabah, binanın girişindeki fırın reyonundan yayılan poğaça kokularıyla başlardı mesai. Müşterilerle diyaloğum gayet iyiydi. Çalıştığım birimdeki arkadaşlar samimi, şefimiz genç ve kafa dengiydi. Muhabbet, sohbet arasında işler tıkır tıkır yürürdü. Akşam, girişteki kasiyerlerin teslimatlarını alır, üst kattaki yazarkasaların da 'z rapor'larını çekerdik. Sonra eğer gideceksem, personel servisi vardı o saatte.

Eve gitmediğim akşamlar Tamer abiyle kalırdık genelde ofiste. Nişanlıydı o zaman. Boyunca kızları var şimdi. Akşam bilgisayarlarda yedekleme, bankaya aktarım işleri olurdu; onları yapardık birlikte. Bilgisayar işlerinde epeyce geliştirmiştim kendimi. Muhabbetimiz iyiydi. Kola, sigara, radyoda Rafet el Roman ve bilumum doksanlar şarkıları...

Sonra, silahlı gece bekçileri vardı mağazanın. Onlarla mağazayı, depoyu gezerdik gecenin bir yarısı. Herkesin gündüz alışverişe gittiği, ışıklı, müzikli, cafcaflı mekânların geceki sessiz, karanlık ve ürkünç halini bilen insanlar vardır. Onlardandım o vakitler. Üst kattaki yemekhanede, aşçının hazırladığı gece sofralarına kurulurduk. Kimse git demezdi, ben de gitmek istemezdim. Bazı sabahlar, geniş ve sıcak bir yatakta uyanır, etrafı tanımaya çalışırdım. Görevli, "Kardeş, müşteri gelmeden..." deyince anlar ve kalkıp uzaklaşırdım mobilya reyonundan.

uğur demircan anı deneme yazı sis konya tramvay adese

Bir akşam sis çöktü Konya'ya. Hayatımda hiç öyle yoğun bir sis görmemiştim. Sanki sis değil, tekmil Konya kalkmış, bulutlara çıkmıştı. Kolumu şöyle karşıya uzatınca, kendi elimi göremiyordum!

Anlaşılan otobüs seferleri de durmuştu. Otogarda ne kadar yolcu varsa mağazaya akın etmeye başladı. Tabi, vakit geçirmek maksadıyla... Çok geçmeden bizim güvenlik odasından anons yapıldı: "Mağazamız bu akşam erken kapanacaktır..." Şehir felç olmuş, yollar kilitlenmişti. Beş dakikalık yollar bir saat sürüyordu. Anladım ki oralılar için de olağan dışı bir geceydi.

Servis gidiyor, dediler. Mağaza boşaltılmış, otogar yolcuları sise yolcu edilmişti çoktan. Bizim personel servisi de kalkmak üzereydi. Tamer abiye baktım; "Gitsek mi?" "Yok yahu kalalım burada!". Bir kaç saniyelik bir kararla, kaldık.

uğur demircan anı deneme yazı kavşak yol ayrımıSabah haber geldi: Kaza yapmıştı bizim servis. Üstünden yirmi yıl geçti, ölen olmuş muydu hatırlamıyorum ama yaralılar vardı. Şoför Mehmet abi ağır yaralıydı. Oradan ayrıldıktan bir iki yıl sonra bile haberini alıyordum, kötürüm olmuş, demişlerdi.

O servise binseydim ne olurdu? Çok düşündüm. Mantıklı bir izâhı yoktu. Bilinçli bir tercih değildi. Kader, dedim kendimce. İnsan, yaşamında bazen kavşaklara rast geliyor. Bir ufak yol ayrımı da o an yaşamışız , dedim, farkında olmadan.


Kasım 2016, İZMİR
Daha yeni Daha eski