Okumaya mı geldik?


uğur demircan deneme yazı Edebiyat, İletişim, Müzik, Okuma, gürültü, düğün bebekOkuyamıyorum bugünlerde. Vakit darlığından ya da çok meşgul olduğumdan değil, -onlar, okumayı sevmeyenlerin bahaneleridir- ben gürültüden okuyamıyorum. Her gün düğün var mahallede, ama istisnasız her gün!

Evin çevresinde bir kilometre çapındaki alanda, üçü kapalı biri açık olmak üzere dört düğün salonu, her akşam gün batmadan davullamaya başlayıp, gecenin yarısına kadar devam ediyorlar. Tam bir kakafoni! Evin ne doğu ne de batı tarafında, ne odada ne balkonda kitap okumak kâbil değil. Pencereyi kapatsan ses kesilir ama bu sefer de sıcaktan durulmaz. Klima zaten su yakmadığı için, krem rengi bir duvar süsüdür!

Gündüz akşama kadar uyusan iş kolay. Geceyarısından sonra oku okuyabildiğin kadar. Fakat sabah işe giden biri, gece kaça kadar verimli bir okuma sağlayabilir ki?

Susmuyor. Müzik türleri resm-i geçit yapıyor dört bir yandan. Damat halayında şap şap ellerini çırpanları görür gibi oluyorsun. O bitmeden horon tepiyor diğer salonda uşaklar. Şemmamme şemmamme derken birileri, angaranın bağlarının yolları hâlâ asfaltsız...

Okuduğunu anlamayı bir yana bırak, bir ara kitaptaki sözcükleri halay ekibi gibi gördüğüme yemin edebilirim. O en baştaki büyük Z harfinin aşağı kıvrılmış elinde, mendil sallandığını bile gördüm.

Ne arada büyüdü bu kadar çocuk da bu kadar düğün yapılıyor diye kızmadan edemiyor insan. Tamam, herkesin hakkı, en mutlu günü, anladık da...

Düğün bitince, tıpkı akşama doğru yapıldığı gibi yine korna konvoyuyla gidiliyor. Onlar eriyor muratlarına, benim gözkapakları başlıyor ağırlaşmaya. Velhasıl, yaz boyu her gece böyle. Birileri dünya evine giriyor, gürültüleri benim eve.


Uğur Demircan, Ağustos 2016, İzmir


Daha yeni Daha eski