Kitaphaber Söyleşisi - 2023

 Kitaphaber için Müzeyyen Çelik Kesmegülü ile söyleştik. 




https://www.kitaphaber.com.tr/gunumuzun-anlaticilari-ugur-demircan-ile-konustuk-k5543.html


    Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

    Yazmak bende kendiliğinden gelişen bir meleke idi desem yalan olmaz. Okumakla eşgüdümlü gelişen ama hayal gücü olmazsa da olmayacak bir meleke. Çocukluğumda günlük yazardım. Gençlik yıllarımda şiir… İlk hikâyemi 13 yaşımda yazdım ki daktiloya çektiğim hali hâlâ durur. Bir yaştan sonra ise artık müstakil hikâyelere geçiş yaptım. Sadece çocukken değil yetişkinken de bulutlara bakıp tavşan görmüyorsanız, yerdeki karıncaları seslendirmiyorsanız içeride bir şey eksik demektir. Öylesi de çalışarak tamamlıyor belki de bu eksiği. Takdir her zaman okurun.

    Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

    İlk çağlardan beri hikâye anlatıcısı bir şeyi anlatmak için var. Bir olay, bir his, bir fikir... Yazının icadından önce bile biri, birilerine kendince önemli bulduğu bir şeyi anlatmıştır. Yazı bunu geniş kitlelere duyurmak için araç olmuş sadece, kolaylık olmuş. Kutsal diyebilir miyiz bilmem ama anlatmak/yazmak bir çeşit lanet bana göre. Herkeste yok.

    Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?

    Tabi ki hayır. İnsan şablona oturtulabiliyor mu ki edebiyat otursun? İnsan bilinci nasıl gelişiyorsa edebiyat da gelişiyor, dönüşüyor. Edebiyat tarihi dönem başlıklarına bakmak bile yeterli bu devinimi fark etmek için. Edebi akımlar gibi, yazın türleri de değişiyor elbette. Her devrin Zeitgeist'i var. Ne kadar kabul gördüğü bir sonraki devirde belli olacak.

    Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

    Dergilerle ilgili ne düşündüğüm yaklaşık iki yıldır dergicilik yapmamdan belli sanırım. Emrah Kurul "Yük Edebiyat" fikrini benimle ilk paylaştığında bunu kendimiz için değil, bizim de yıllardır içinde bulunduğumuz, yazdıklarına dergilerde yer bulmaya çalışan "isimsiz" yazarlar için bir fırsat olarak gördüğüm için kabul etmiştim. Bir öykü yazan bile dergilerde şansını deneyebilir, dergi o açıdan mükemmeldir. Bilhassa e-dergiler. Basılı ya da e-dergi olsun edebiyat dergileri arttıkça yazan ve okuyan artacaktır. Okur-yazar-dergi-kitap. Bu dörtlü her zaman iç içe olacaktır.

    Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

    Sanırım kendim okuyor gibi yazdım ben hep. Başkası yazıyor da o yazarken ben de okuyorum gibi düşündüm. Bilinçli bir tercih değildi bu, kendiliğinden gelişti. Neyi okumayı seviyorsam onu yazdım sadece. Benimle aynı hikâyeleri seven okurlar yazdıklarımı sevdi.

    Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?

    Önceki sorulardan birinin cevabı ile ortak bunun cevabı da. Bazı insanlar anlatmak üzere doğmuş. Biz de çok okuduğumuz için yazarak anlatmaya başlamışız. Yazıyı elimizden alsanız sözle, resimle, yontu ile anlatırdık bir şeyler.

    Yazdığınız kurgunun kaderinizi etkileyeceğine inanır mısınız? Böyle bir deneyim yaşadınız mı?

    Yazdığım kurgular son yıllarda yaşamımın yönünü değiştirdi elbette. Yazma odaklı ve yazar, yayıncı çevresi olan birine dönüştüm. Bireysel olarak doğaüstü bir bağlantı deneyimlemedim.

    Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?

    Yarışmak için aynı şekilde yazmak gerektiğini düşünüyorum. Çağdaşlarım içinde çok iyi yazanlar var ama üsluplarımız aynı değil. Herkeste farklı bir özellik gördüğüm için geçme, geri kalma gibi bir durum hissetmiyorum.

    Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?

    Çok net. Hikâye işin temeli. Öyküde de hikâye var (olay değil durum öyküsü olsa bile), romanda, senaryoda, resimde hatta heykelde bile hikâye var. İnsan nefes aldıkça, düşündükçe, ayağa kalkıp harekete geçtikçe hikâye başlıyor. Eskiden tür ismi olarak hikâye deniyordu, şimdi öykü kendini ayırdı. Benim konuya bakışım budur.

    Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?

    Öykü okuruyum çoğunlukla. Kitaplığımın üçte ikisi öyküdür. Bunların da yarısı eski yazarlarımıza ait. Sahaf dolaşmak, adı pek duyulmayan yazarları keşfetmek hobimdir. Bunun dışında son yıllarda yeni çıkan öykü kitaplarının çoğuna ulaşmaya çalışıyorum. Önerebileceğim o kadar çok kitap var ki ama bunda şöyle bir sakınca var, önceki sorulardan birinde şey demiştim, "Benimle aynı hikâyeleri seven okurlar yazdıklarımı sevdi." İşte okumak böyle öznel bir eylem. Vereceğiniz kitap, bunu okuyan kişilerde aynı karşılığı bulmayabilir. Yazar olarak ise yazdıklarını beğendiğim on beş kişi sayabilirim bir çırpıda ama unutacağım on altıncı kişiye ayıp ederim diye korkarım.


Yayın Tarihi: 27.04.2023

Daha yeni Daha eski