11 Kasım, Kemal Sunal'ın doğum günü. "Aslen 10 Kasım doğumluyum. Ama Atatürk’ün vefat ettiği günde doğum günü kutlayamam, sevinemem." dediğini ise hepimiz biliriz.
Sevdiğimiz bir çok insan gibi, öldüğünü kabullenmemeyi seçtiğimiz komedi ustasının, filmleri hakkında iki satır yazmak istedim bugün.
Kemal sunal filmlerinde enteresan bir şey var. Bu bir sihir mi yoksa senaryo matematiği mi bilemiyorum: Hemen hemen tüm filmleri, aynı seyircinin, geçirdiği tüm yaş ve zekâ evrelerinde güldüğü farklı sahneler barındırır.
Küçükken, filmdeki aksiyona ve oyuncunun mimiklerine gülersin genellikle. Büyüdükçe, aynı filmde başka bir sahnenin daha iyi olduğunu anlarsın. Daha ileri yaşlarda belki o yaşa gelinceye kadar fark etmediğin, sözlerdeki göndermeleri ve alıntıları fark edersin. Film aynı filmdir aslında. Bir çok başka filmi ikinci kez izlemeye tahammül edemezken, onun filmlerinin yıllardır hâlâ izlenebiliyor olması, açıklamaya muhtaç bir sosyolojik vaka olarak durmakta.
Bir de, toplumun katalizörü denilebilir bu filmler için. Sinemada ilk yayınlandıkları zamanı ben bilemiyorum ama kırk yıl sonra bugün, otel, işhanı, otobüs, ev daveti gibi yabancı mekânlarda, hiç tanımadığınız insanlarla bir arada bulunmak zorunda kaldığınız durumlarda, ilaç gibi gelir bu filmler. Birbirini hiç tanımayan insanlar aynı kahkahanın sinerjisinde buluşur, hemhal olurlar. Ayrışmanın zirvesini yaşadığımız şu yıllarda önemi kat kat artmakta bunun.
Öldüğü zaman bir gazete, posterini vermiş ve altına şunu yazmıştı ki ben de katılıyorum: "Allah da seni güldürsün". Teşekkür ederiz usta. Sana ve filmlerine tüm emeği geçenlere...
Uğur Demircan, 2016 - İzmir